Çocukluktan itibaren empoze edilen “korku”, gelişimin önünde aşılması gereken bir duvardır.
Sürekli yeni korkular üreten mekanizmalar; hayatı “güvenli” sanılan dar bir alana sıkıştırır.
Bu alan, ‘konfor alanı’ olarak tanımlanabilir. İnsanın güvende olduğunu hissettiği bir tür akvaryumdur bu ortam.
Konfor alanını refah değil, korkular yapılandırır. Ve buralar; sadece “varlığın devam ettirildiği”, geleceğe dair ışığı olmayan yerlerdir.
İlginçtir ki; şirketler de “korku potansiyeli” ne sahip yapılardır.
Hele ki, belli bir büyüklüğe ulaşmış yapılarda, eşiklerin yapı taşlarını korku oluşturmakta…
Bu nedenledir ki; şirket yönetimleri, kuruluşlarından itibaren kendisini geleceğin inşa edildiği ‘keşif alanları’ olarak kurgulamalıdır.
Keşif alanları gelişimdir, büyümedir, gelecektir…
Şirketlerde “korku” ve “cesaret” yukarıdan aşağıya doğru akar.
Yönetimler cesaretli ise; en üst birimden, en alt birime kadar, bütün katmanlar kararlarında cesur davranırlar.
Şirketlerin özgüveninin kaynağı da bu “cesur” ruhtur…
Ancak burada şu soru önemlidir. İçinde bireylerin eridiği “kollektif cesaret mi?” yoksa çalışanların, “birey” olarak var olduğu ve biz bilincine sahip “bireysel cesaret mi?”.
Çoğu şirket “kollektif bir cesaret”i tercih edebilir.
Kollektif cesaret, dışarıdan iyi görünür. Gerçek ise içine girince anlaşılır…
Yönetimlerin birey olarak cesaretli davranabilmeleri, “korku”ların yenilmesinde belirleyici unsurdur.
Kollektif yapılar, korkuyu da cesareti de ‘insani duygu’ olmaktan çıkarırlar.
Korku da cesaret de bir bilinçliliktir ve bu belirtilenlerle karıştırılmaması gereken cahil cesareti, bilinçdışı bir davranıştır.
Oysa korkunun bilincinde olanlar, bilinçli bir cesaret ile onun hakkından gelirler ve içinde yaşadıkları toplumları aydınlığa çıkarırlar.
“Korkan ruhlar” sadece kendi geleceklerini, “cesur ruhlar” ise toplam potansiyeli düşünürler.
Bir önceki yazı Kaç Yaşındasın?…
Comment
Biz bilincine sahip “bireysel cesaret”liler aslında yetkinliği, bilgi birikimi, donanımı iyi kişiler olup genelde keşfedilmeyi beklerler.
Ancak yazınızda belirttiğiniz “cahil cesarete” sahip olan yetersiz donanımlı, yetkinliği ve bilgi birikimi zayıf kişiler ise her olaya ben yaparım, ben bilirim düşüncesi ile balıklama atlarlar.
Dolayısıyla kifayetsizlerin doldurduğu kadrolar, kifayetlilerin korkusu kaynaklığı cesaretsizliğinden değil, takdir edilmeyi ve keşfedilmeyi bekledikleri için işgal edilmişlerdir.
Şiketlerde bence bu yüzden bahsettiğiniz bu kollektif cesarete yönelmektedirler.
Selamlar…
Tevfik ÇELİK