Bir ülkenin gelişmişliği, toplumu oluşturan tüm insanların “toplam kalite”sinden oluşur. O yüzden eğitim, sadece ailelerin ve okulların sorumluluğu ile geçiştirilemez. Yaşamın olduğu her yer bir eğitim alanıdır ve bu alanları yönetenler, hem kendilerinin (hiç kimse eğitim süreçlerinden kendini muaf tutamaz), hem de birlikte çalıştığı insanların gelişiminden sorumludur.
Toplam kalite arttığı oranda, sokaklar daha paylaşılır, aileler daha huzurlu, üretim alanları ise, hem daha yaşanılır, hem de çok daha verimli olur.
Bunun gerçekleşmesinin koşulu; “eğitim şart” demek değil, eğitimin hayatın kendisi olduğu bilinci ile eğitimi doğumdan ölüme, istisnasız her insan için bir “süreklilik” haline dönüştürmektir.
Üretim alanları da bu sürekliliğinin temel yapı taşlarından biridir. Hem üretime yönelik uzmanlaşmalar,hem de her çalışanın bir “birey” olması anlamında eğitim, sürekli gelişimin ve değişimin belirleyicisidir.
“Eğitim süreci”ni yaşayan bir olguya dönüştürebilenler, çalışanlarının gelişimini sağlayıp, kalıcı kurumlar arasında yer alabilirler.
Bir üretim alanının çalışanlarına başka iş alanlarından talep çoksa, bu kurumların yöneticileri, bundan üzüntü değil, mutluluk duymalıdır. Demek ki doğru uygulamalar yapılıyordur.
Kurumlar; çalışanlarının, “oralı olma” duygularını geliştirecek özelliklere sahip olduğunda, çalışan sıkıntısı çekmez. Aidiyet, yüksek maaşlarla değil, “ben ……. çalışıyorum” cümlesini kurdurabilen kurumlarda oluşabilir.
İki iş adamı konuşuyor;
Biri diğerine; “insanları işe alıyoruz, eğitiyoruz. Birkaç yıl sonra bırakıp gidiyorlar.”
Diğeri cevap veriyor; “Eğitmesek ve gitmeseler daha mı iyi?”…
Gelenler geldikleri gibi gidiyorsa, yöneticiler en kısa sürede bir aynanın karşısına geçmeli. Bir şeye dikkat etmek gerekiyor. Bu ayna lunaparktaki “deformasyon aynası” olmamalı.
Bir önceki yazı “Farkına vardım ki buna “Duygusal Sermaye” deniyormuş…“
8 Comments
İsabetli görüş ve yerinde tespit ve yorumlarınızı paylaştığınız için TEŞEKKÜRLER…
Kazım Uludağ
Özlü sözlerle yorum yapmak istiyorum
1. Yüreği eğitmeden beyni eğiten eğitim, eğitim değildir. ” Aristoteles ”
2. Öğretmek 2 kere öğrenmektir – Konfüçyüs
2. kuralı altımda çalışan herkese uygularım bu sayede daha çok şey öğrenirim. Bunu anlamak ve fark etmek için Yüreğin eğitilmesi gerekir..
Eğitimin ve kurumlarda ait olma ve özdeşleşme olsunun ne kadar önemli olduğunu vurguladığınız yazı için teşekkürler.
Uzun bir yolculuktur yaşamak gah kendi içimizde gah kendi dışımızda rampalarıda vardır bu yolculuğun iniş çıkışları, sarp kayalıkları. Agt böyle bir hikaye aslında. Hikaye, kitap, roman bile anlatmaya yetmez bu yolculuğu belkide. Ufacık atölyeden, binek bir toros arabanın arkasına pervazları koyup dükkan dükkan dolaşmak sureti ile elde edilmiş, kazanılmış bir birikim. uzaktan bakıldığında şaşılacak garipsenecek bir durum. yazılarınız ile göstermiş olduğunuz fikri yapıya sahip patronları sahipleri var AGT’nin. Sizler varsınız. Bu memlekete katma değer sağlayan istihdam sağlayan, parasından çok personelinin eğitimini düşünen insanlar var. Seviniyorum ülkem için siz ve sizin gibi fikri yapı ve platformlara sahip firma sahiplerinin artması dileği ile. Çok teşekkür ederim. SAYGILARIMLA…
sizin gibi düşünen işverenlerin olması gurur verici.işte bu duygusal düşünceleriniz sizi dünya ya taşıdı.
Böyle uygulamalı bir işletme de çalışma yı çok arzu ederdim.
Akıllı insan gerçekten akıllı ise egosu ile değil aklı ve gönlüyle kararlarını verir. Aklı “biz”den başka bir gerçek olmadığını görür, gönlü onu eyleme götürür. Mehmet Söylemez’in iş adamı olduğu bir Türkiye’nin geleceğini aydınlık görüyorum kendisini saygıyla selamlıyorum.
Bu kadarcık bir yazıda, bu kadar az kelime ile bu kadar çok şey anlatabilecek birikim oluşturmak ve bunu cömertçe paylaşmak…
Beni yazınızın en az içeriği kadar etkileyen; söylediklerinizi eyleme böylesine coşkuyla dönüştürmeniz. Duygusal sermayenizi kullanıma açmanız… Gelecek sizin gibi değerlerle çok daha Güzel Gelecek.
Teşekkür ve tebrikler…
Ben AGT’de çalışıyorum.