Öğrenmeyi Sevmek…
Sanki dünyanın her noktasına konulmuş megafonlardan sürekli olarak; Bilgiyi tüket, Teknolojiyi tüket, İlişkileri tüket, Aşk’ı tüket, An’ı tüket, Kendini tüket… Tüket… tüket… tüket… sözcükleri seslendiriliyor.
Sanki dünyanın her noktasına konulmuş megafonlardan sürekli olarak; Bilgiyi tüket, Teknolojiyi tüket, İlişkileri tüket, Aşk’ı tüket, An’ı tüket, Kendini tüket… Tüket… tüket… tüket… sözcükleri seslendiriliyor.
İnsan, kendinin farkına vardığı andan itibaren “aşk” sözcüğünü kullanmaya başlar. Karşı cinse aşk, İş aşkı, Doğaya aşk, Sanata aşk, Spora aşk, Nesnelere aşk, Aşk… aşk… aşk… Dil bu konuda genellikle bonkördür. Akıp gider “aşk” sözcüğü.
Jose Saramago’nun, “Bilinmeyen adamın öyküsü” kitabında, Bilinmeyen adam ile Kral arasında geçen diyalog ders gibidir; …peki tekneyi neden istiyorsun, -Bilinmeyen adayı bulmak için, -Saçma, bilinmeyen ada kalmadı artık, -Bilinmeyen ada kalmadığını nereden biliyorsun kral efendi,
İnsan belli bir yaşa geldiğinde, dönüp yaşadıklarına bakıp, muhasebesini yapsa; önemli sonuçlara ulaşabilir. Bu muhasebe “kendi iradesi” ile gerçekleştirdikleri üzerine olmalıdır. Doğru bir değerlendirme için, kendi iradesi dışında olanlar yer almamalıdır. Örneğin “doğmak” gibi.
Robinson Crusoe’yu okumayanımız/bilmeyenimiz yoktur. Çoğu insanın gönlünden geçenleri yansıtır. Romanın birçok göndermesinden biri de “Tek başına kalmak” ya da bir başka deyişle “tek olmak” üzerinedir. Hayatın birçok noktasında “tek olmak” fikrine takılıp kalırız. Bir uçak kazasında tek kurtulanın sen olması, […]
