Robinson Crusoe’yu okumayanımız/bilmeyenimiz yoktur. Çoğu insanın gönlünden geçenleri yansıtır.
Romanın birçok göndermesinden biri de “Tek başına kalmak” ya da bir başka deyişle “tek olmak” üzerinedir.
Hayatın birçok noktasında “tek olmak” fikrine takılıp kalırız.
Bir uçak kazasında tek kurtulanın sen olması,
Dünyadaki tek aşk duygusunu senin yaşaman,
Dünyanın tek “akil” adamının sen olman gibi…
Bu duygular çoğunlukla, uyku ile uyanıklık arasında gördüğümüz düşlerdir ve Novalis’in dediği gibi; “Düşümüzde düş gördüğümüzde, uyanma zamanı yakındır”.
Uyanınca geçen, unutulan düşler zararsızdır.
İş dünyasında ise “tek olmak” duygusu genellikle tehlikeli ve yok edici özellikler taşır. Bir iş alanında tek olmak üzerine hayaller kuran ve bunun için birtakım uygulamalar yapanların geleceğinin pek parlak olmadığı bir gerçektir.
Aynı şey insan ilişkileri içinde geçerlidir. Bütün yaşamını sadece kendisi üzerine kuran kişinin yaşamı, çarptığını sandığı anda çarpılan “çarpışan otolara” benzer…
İş yaşamı, tıpkı doğadaki farklı türlerin bir aradalığına karşılık gelen “flora” gibidir. Floranın çeşitliliği, bulunduğu bölgenin zenginliği, daha da önemlisi varoluşunun sebebidir.
Akdeniz’deki deniz türlerini tehdit eden en önemli canlı türü “mavi yengeç”lerdir. Kuzey Amerika’dan gelen bu tür, kendi dışındaki canlıları tehdit etmekte, kendisi artmakta, ancak kendi türü dışındakileri yok etmektedir.
Tek bir tür çoğalırken, onun dışındakiler yok oluyor. Büyük problemdir bu.
Rekabetin olduğu iş dünyası için bir paradoks gibi görülebilecek bu durumu, ancak büyük resme baktığımızda anlamamız mümkün.
Tek boyutlu bir bakışla baktığımızda, rakipsiz tek olmak, rekabetçi dünyada çok iyi gelebilir. Oysa “kazın ayağı” acaba öyle midir?
Rekabet… Evet, sonuna kadar.
Ancak “tek olmak”… Sonu olmayan bir yol gibidir.
Rakiplerinizin varlığı, sizin gelişiminizin temel taşıdır. Rekabetin olduğu yerde, gelişme vardır, canlılık vardır. Ve en önemlisi “insan” vardır.
Yengeçler düz bir çizgide yürümezler.
İş yaşamında “mavi yengeç” olmamak, en azından “gidebilmek” bakımından iyidir.
Bir önceki yazı Yol Arkadaşlığı…
7 Comments
Güzel bir yazi. Rekabette aşılacak çok engeller var. Yeni genç yatırımcılara ve girişimcilere tavsiyem dünya 1 günde olmadı sabrınız bol olsun…
Merhaba,
Cok güzel bir yazi, tesekkürler. Gecenlerde bir dergide okumustum. Eskiden birbirinin rakibi esnaflar yan yana dükkanlar actiklarinda, sabah ilk müsteriyi alan ikinci müsteri kendisine geldiginde, ikinci müsteriyi yan dükkana gönderirmis ki o da siftah yapsin..Kapanmasin..
Rekabetin öcü gibi görülmesinin arkasinda yatan korku pastanin kisitli oldugunun düsünülmesi saniyorum. Oysa evren sonsuz, sinirsiz..Kapilar cok..Yeni fikirler yeni gelir kaynaklari yeni pastalar yaratir..
Cem Yilmaz`in son oyunundaki acik büfe örnegi gibi..Büfeye elinizde tabaginizla ilk gittiginizde bütün tabagi doldurmak zorunda olma güdüsü ” aman bitecek” korkusundan geliyor..Oysa büfe sürekli tazeleniyor..
Sevgiler,
Mehmet Bey;
Bütün yazılarınızda birebir gerçeği anlatıyorsunuz. Peki uyanınca geçmeyen rüyalar? İnsanlar kendilerini o kadar kaptırmışlar ki hırslarına, rekabet değil de savaş yapıyorlar sanki. Bu durumda iş yöneticilere düşüyor. Keşke bütün yöneticiler sizin gibi düşünse. Eminim bütün iş hayatının tek temennisidir, mavi yengeç olmaya zorlanmamak.
yıllarca Farklı sektörlerde çalışmış biri olarak sizin yazılarınızı okumak,hayata ve iş dünyasına bakış açınızı öğrenmek ve bilgilerinizden faydalanmak benim için gurur verici.kitabınızı ilk fırsatta alıp musait olduğunuzda size imzalatmak isterim.Organize sanayi bölgesinde çalışıyorum.başarılarınız daim olsun..
Sizin kitabınızı ve yazılarınızı okudukça ve olaylara sizin gözünüzden baktıkça kendimi daha pozitif bir insan olarak hissediyorum. Kitabınız son yıllarda elimden hiç bırakmadan okuyup bitirdiğim ve sayısız ders çıkardığım kitaplardan birisidir. Son yıllarda revaçta olan vahşi kapitalizm mavi yengeç benzetmenizle birebir uyuşmaktadır. Küresel sermaye
rekabet kelimesinin anlamına bakarsak; yenmek, kazanmak, başka birisini geçmek demek.böyle fikre odaklı düşünceler ise ben-biz ve karşı taraf ayrımı yaratarak varlığını sürdürebiliyor. bu fikrin devam ettiği ortamdaki sohbetler ise doğal olarak tartışma ile sonuçlanıyor. halbuki yaşam yarışmak için değil, yaşamak için yaşanmalı. bilinçsizce artan tüketim bile bu rekabetin sonucu bence.parçası olduğumuz doğa ile uyum içinde yaşamak yerine, doğa ile yarışıp onu yenmeye çalışıyoruz.kendimizi bütünden ayrı ve onu yönetebilecek güçte zannediyoruz. halbuki sorunlarımızın çözümü birbirimizle yarışarak değil, doğayı örnek alarak uyum içinde olan bir yaşam gerekli. yani kazan-kaybet odaklı değil, kazan-kazan odaklı bir ortam olması daha güzel olur diye düşünüyorum. “aklın yolu bir değil bana göre bindir.” çünkü herkes farklı düşünüyor.
stres=rekabet, gerginlik=rekabet, korku,kaygı,endişe= rekabet. sonuç = kanser. öyle değil mi?
Kesinlikle kazın ayağı öyle değil.Birşeyler muhakkak tetikleyebilmeli şevk verebilmeli en iyi olmaya çalışmak asla tek olmak için uğraşmakla karıştırılmamalı,bu olay birazda beyin fırtınası ile örtüşüyor farklı rekabetçiler farklı fikirler birlikte en iyi olmaya çalışmak yoluna giriyor ve bu devinim sürüp gidiyor,rekabetle birlikte alınan keyif oyunu daha da lezzetli kılıyor hatta zamanla tek olabileceği düşüncesi en büyük endişelerden biri olabiliyor