Her konuda olduğu gibi, iş yaşamında da potansiyelimiz ile hedefimiz arasında bir orantı olduğunu bilerek hareket etmek, sonucun olumlu ya da olumsuz olmasının temel belirleyicisidir.
Bundan dolayı, iş hayatında yapılması gerekenlerin ilki; potansiyelimizi doğru değerlendirebilmek, ikincisi ise “gerçekleşebilir hedef” tanımlaması yapabilmektir.
Örnek ilginçtir; Türki Cumhuriyetlerden birinde yatırım için arazi almak istediğinizde, alışık olunmayan bir yöntem uygulanmaktadır.
Yöntem şu; bir arazi almak istediğinizde bir gece önce parasını veriyorsunuz.
Ertesi sabah size dört adet kazık veriyorlar ve arazinin sınırlarını “sen belirle” diyorlar.
Tek bir koşul var; gün batmadan başladığınız noktaya sınırları belirleyen dört kazığı çakmış olarak varmak.
Bugüne kadar bu yöntemi uygulayıp, sonuç alabilen bir tek kişi olmamış.
Bu örnek doğru mu, yalan mı çok emin olmamama rağmen, insanın nasıl bir ruh haline sahip olduğunu göstermesi bakımından ibretliktir.
İnsan, çok küçük bir olayda dahi kontrol edilemez bir varlığa dönüşebilmekte.
Bu yüzdendir ki “benim olanaklarım, sınırlarım ve gücüm ne” sorusu iş yaşamının temel sorularından biridir.
Belirleyici olan ise, bu sorunun iş yaşamının hangi evresinde sorulacağıdır.
Çoğu kişi işe başlarken diye yanıtlar.
Oysa bu soruyu, maddi, manevi biraz “güç” elde edince sormak gerekir.
İşin başlangıcında, insan yanlış karar verdiğinde, bunun nedeni büyük ihtimalle “iş bilmemekten” kaynaklanır.
İş geliştiğinde ise yanlış verilen kararların altında, çoğunlukla “egoların tutsaklığı” yatar.
Arazi almaya talip olan insan, saatte kaç km. yürüdüğünü, yön duygusunun ne kadar geliştiğini, bir kazığın ne kadar zamanda çakılabildiğini ve ne kadar araziye ihtiyaç duyduğunu bilse, ya baştan vazgeçer ya da gücünün ışığında hareket eder…
İnsan için en tehlikeli duygulardan biri; açgözlü olmaktır.
İş yaşamında bu çok daha önem kazanır.
Büyük hedefler ile açgözlülük yan yana gelmeyecek kadar uzak iki kavramdır.
Egolarının peşinde olanlar, açgözlülüğün tutsaklığında yok olurlar, büyük hedefleri olanlar ise tarihe yazılırlar…
Bir önceki yazı “Parlatmak“
3 Comments
Mehmet bey bu hafta ele almış olduğunuz konu gerçekten tüm canlıların özellikle insanların vazgeçemediği ısrarla ve inatla sürdürmeye devam ettikleri,kendileri için iyi gibi görünen ama çok çok geç fark ettikleri en kötü alışkanlıklarıdır.Bende sizin ele almış olduğunuz bu konuya güzel bir hikaye ile katılmak istedim.
Asya’da maymun yakalamak için kullanılan bir çesit tuzak vardır. Bir hindistancevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistancevizinin altına ince bir yarik açılır ve oradan içine tatli bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı cıkaramaz. Maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır.
Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner ama kaçamaz. Aslında bu maymunu, tutsak eden hiçbirşey yoktur. Onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bagımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır.
Mevlanadan;
Açgözlülüğü, kıskançlığı, ve nefreti at kalbinden.
Kötü düşünceler ve kızgınlık – bırak gitsinler.
İnkar et bunu ve kaybedersin, kes kayıplarını böylece.
İtiraf et bunu ve büyür kazançların süratle.
Mevlâna Celalettin-i-Rumî
#1459, Rumi’nin Külliyat-ı-Şemsi Tebrîzisinden
(Tahran, Amir Kabir, 1988) Badiozzaman Forouzanfar tarafından yayına hazırlanmıştır.
Çeviren: Vehbi Taşar
Mehmet bey, her yazınızdan sonra kendimi eleştirmekten uykularım kaçıyor. Ve aydınlığa doğru hep bir adım daha atmama vesile oluyorsunuz.çok tesekkür ederim. Halil bey’ in verdiği örnek ise harika ve daha önce hiç duymadığım çok etkileyici bir ders şahsım adına.Saygılarımla.