Her insanın hayatında mutlaka limanlar, havaalanları, istasyonların önemli bir yeri vardır.
Her gün milyonlarca insanın koşuşturduğu, “geçici”, aidiyet duygusunun olmadığı düşünülen yerler…
Buralardan, insanın hayatına dair çıkarılacak dersler olabilir.
İyi bir göstergedir bu mekanlar…
Burada geçirilen bir dakika, bir saat ya da on saat ile insanın özel hayat ya da iş hayatı arasında geçen; bir yıl, beş yıl, on yıl, otuz yıl ya da bir ömür arasında fark var mıdır?
Bu soruyu sorduran; özel hayatımızdaki birçok unsurun yanı sıra, esas olarak iş hayatımızdaki işyeri/çalışan konusudur.
Deneyimler gösteriyor ki bir işyerinde çalışmaya başlamak, o işyeri ile “katolik evliliği” yapmak gibi algılanıyor…
Oysa bir ilişkinin sürdürülebilir olabilmesinin temelinde; “ölçülebilir bir gelişim” yatıyor.
Firma ile çalışanın gelişme hızı paralellikler taşıyorsa olumlu sonuçlar çıkıyor.
Firmanın gelişim hızı yüksek, çalışanın gelişim hızı düşük, ya da çalışanın gelişim hızı yüksek, firmanın düşük…
Bu denklemlerden iyi bir sonuç çıkmıyor.
Çalışanların da, kurumun da sürekli gelişmesi gereken varlıklar olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor.
En ufak uyumsuzluk, iki taraf içinde büyük olumsuzluklara neden olabiliyor.
Tıpkı evliliklerde, eşler arasındaki durum gibi.
Evlilikleri de “mutlu sürdürülebilmek” için, eşlerin her birinin yukarıdaki denklem ve “paralel bir gelişim” kavramı ışığında bakması faydalıdır.
“Sürdürülebilir ilişki” için koşullardan biri, “eleştirel akıl”dır.
İnsanlar ya da kurumlar, “kendilerine kıyamadıkları”, “eleştirel aklın” ışığında kendilerine bakamadıkları sürece; hep “beni anlamadılar” duygusuyla yaşarlar.
En ölümcül hata budur galiba…
Bir gün bir istasyon, havaalanı ya da limana giderseniz, bir kenara çekilip, mekanı, insanları ve zamanı analiz edin.
Belki de o kısa bekleme; “biraz bekledim hayatım değişti” cümlesini kurdurabilir…
Bir önceki yazı Kırık Camlar Teorisi…
Leave A Reply