Özellikle 20.yy ikinci yarısı ile birlikte, neredeyse bütün hastalıkların ve kötülüklerin anası olarak “stres” gösterilmeye başlandı.
İnsan davranışlarında bir olumsuzluk mu var,
Toplumda bir kırılma mı yaşanıyor,
Çocuk derslerinde başarısız mı?
Cevap hazır; strestendir…
Bir bakıma doğrudur da. Stresin insan yaşamında olumsuzluklara yol açtığı, bütün bilimsel araştırmalarda ortaya konmuştur.
Ancak bunu her olumsuzluğun kaynağı olarak görmek de, dünyaya; “olumsuzluk içeren genellemeler” ışığında bakmak anlamına gelir.
Stresin olumsuzluk boyutunun yanında, olumlu bir tarafı olduğunu da düşünmek sanırım faydalıdır.
Stresin olmadığı, insan yaşamından tamamen çıkarıldığı bir dünyada “yeni bir şey” yapma arzusu da ortadan kalkar.
Yeni bir şey yapma arzusunun tetikleyicilerindendir “faydalı stres”.
16. yy’da yapılmış olan Sistine Şapeli’nin iç tavan resimlerini yapan Büyük Sanatçı Michelangelo, yapım sürecinde büyük stresler yaşamış ve yaşadığı o stresler, tarihin başyapıtlarından birini ortaya çıkarmıştır.
O yüzdendir ki; her insanın içinde, onun üretkenliğini, hayata dair kaygılarını tetikleyecek kadar bir “stres” olmalıdır.
Üniversite sınavına hazırlanan gencin, hayatını olumsuzluk durumunda kabusa çevirmesi ne kadar yanlışsa, sınavı kazansam ne olur, kazanmasam ne olur vurdumduymazlığı da o kadar yanlıştır.
Ölçü; “yeteri kadar”dır. Ne çok… ne de yok…
“Çok”u… insan arttırabilir, “yok” ise sadece göçmüş bedenlerde mümkündür.
Üretim kurumları da bundan payını almalıdır.
“Olur mu öyle şey, iş mi yapacağız, stresle mi yaşayacağız?” diyenler olabilir.
Sürekli büyüyen, gelişen ve gelecek kaygıları taşıyan her kurum, “kontrol edilebilir bir stres”e sahip olmak zorundadır.
Özellikle, yeni olana dair doğum sancıları çeken, ona göre yapılanma gayreti içinde olan her sistem, açıkçası “stres” üretir.
Bu üretilen stres, “soyut” bir olgu haline getirilebildiği oranda, pozitif bir enerjiye dönüşebilir. Onu somut bir davranış biçimine indirgemek ve onun bir tarafı olmak ise negatif enerjinin kaynağı olmak anlamına gelir.
Pozitif ile negatif iç içedir. İnsan doğası, en küçük olumluluk ya da olumsuzlukta karşı tarafa akabilir. Birinden diğerine geçmek zor değildir.
Her insan bu geçişlerin farkında olduğunda, sanırım “yeni bir şey” yapmanın ortamı oluşur.
Gelecek ışıklı olacaksa, bu farkındalığa sahip zihinlerle gerçekleşir…
Bir önceki yazı Olduğun gibi görünmek…
3 Comments
Hep derler essegi zorla dereye goturebilirsin ama o istemezse su iciremezsin. Hedeflerin hazzini (surec+sonuc) yasamak icin ugruna verilmis gonuller daha makbuldur. Mevlana ne guzel demis, dusmez isen bir sevdanin pesine ozun dusman olur ozune… Fatih Sultan istanbul’u fethederken demistir ki, “Constantine ya sen beni alirsin, yada ben seni”. Bu durum istanbul’u fethetme stresi midir yoksa ugruna can verilecek bir dava midir? Bence istanbul’u fetih etmek icin girilen”faydali stres”dir. Kaleminize saglik… tabi sunuda unutmamak gerekir; “imkanin hududunu bilmek icin imkansizi denemek gedekir”. İmkansizlik icinde faydali stres sarttir.
Çaba yoksa stresde yoktur, üretim yoksa stresde yoktur, rekabet yoksa stresde yoktur. Çiçek açmaya çabalamayan ağaç odundur. Dediğiniz gibi Mehmet Bey stres yoksa yaşam da yoktur. Yazılarınızı zevkle takip ediyorum. Selamlar.
Stresi, olumsuzu olumluya çevirmek, önemli formül olsa gerek hayatta heyecanı olmayanlar için.Birde “Ne atom bombası, ne londra konferansı, bir elinde cımbız, bir elinde ayna” veya “Adama bak kaygı yok, kasavet yok” derler.Belkide bu türdeki insanların dünyamızda strese girme çağı daha gelmemiş veya teşhisi konulmamış bir hastalığın madurları olabilirler.Kimsenin günahını almayalım. Şimdi burda anlaşılan birde küçük beyinlerin küçük işlerde, büyük beyinlerinde büyük işlerde strese girmesi stresin ölçü aleti olduğunu gösteriyor.Büyük stresin nasıl kontrol edildiğini bilmemde, küçükler falım çiğneyince geçiyormuş(reklamlarda gördüm).Elinize sağlık.