Alman Filozof Alexander Baumgarten tarafından formüle edilen Estetik kavramı, bedene dair bir söylem olarak doğmuştur. Ve üstelik sadece “sanat” bağlamıyla sınırlı olmayan, “incelmiş kavramsal düşünce” alanına gönderme yapar. 18.yy; “estetik” kavramını hayattan bir anlamda kopararak, “sanat” alanının sınırları içine hapseder.
Oysa estetik, hayatın bizatihi kendisinin, “duyarlılığı arttırılmış –rafine edilmiş- bir algı” ile kavranması anlamına da gelir.
Buradan bakabildiğimizde, hayatın bir parçası olan üretim alanları, yönetimler, ilişkiler, “estetik” kavramı ile doğrudan ilişkilendirilebilir.
Özellikle; yönetimler ve üretim alanları büyük sistemlerdir. Sistem; benzer işlevleri gerçekleştirmek için birbirleriyle ilintili unsurların bir aradalığıdır.
Doğa; bize bu konuda, özellikle kristaller aracılığıyla yeteri kadar mesaj verir. Kristaller; yüzeyler, açılar vs. ile belli bir düzende tekrarlanan geometrik şekillerdir. Birçok farklı yapıdaki kristalin varoluşunun ortak özelliği, “belli bir düzende” olmasıdır.
Ve yine kristaller, estetik yapılanmanın derinlerindeki ilham perilerindendir.
Üretim alanları ya da yönetimler kurulurken de, “kendi içinde bir mantık silsilesi” üzerine inşa edilirler. Bu doğrudur. Ancak onun yüksek verimlilikte yürütülebilmesi için sadece kendi mantığı ile işletilmesi yeterli olmayabilir.
Bu sistemlere, duyarlılığı rafine edilmiş bir algı ile yaklaşmak, “estetik” kavramını üretim alanları içine dahil etmek anlamına gelir ki, bu da bugün en çok ihtiyaç duyulan, “kurum ruhu”nu oluşturur.
Sistemi oluşturan bütün parçaların, uyumu, dengesi, karşıtlığı, ritmi gibi birçok unsurun armonisi, kaliteyi belirler. “armoni”; bütünü düşünebilmekte ortaya çıkar ve bu da ancak “estetiğe bulaşmış zihin”lerde gerçekleşir.
“Bir hayalim var” diyerek başlayan araştırmalar, ön çalışmalar, kararlar, inşa süreçleri, uzmanlar, sonuçlar… Gözlerini kapatıp, hayalini inşa eden zihinde, bu süreci gerçeğe dönüştüren estetik duyarlılığın varlığıdır.
Sanat alanına ait bir kavram olan pre-visualization –önceden görmek-, bu alandan alınıp, büyük yatırımların “motto” su haline getirmek gerekir.
Estetik, aylakların değil, gelecek inşa edenlerin alanıdır. Bu boyutuyla, üretim ve yönetim sistemleri, estetik kavramını keşfetmek zorundadır…
Bir önceki yazı Amerika izlenimleri 1 / iPhone 5
5 Comments
“Estetik, aylakların değil, gelecek inşa edenlerin alanıdır” Budur! Elinize, fikrinize sağlık:)
Estetik güzellik ,uyum ,kullanım kolaylığı, olması gereken şeyin en son hali, bunun içinde bilardodaki gibi ince görmek gerekiyor galiba.Elinize sağlık.
Şayet bir ateist olarak yetişseydim kar kristallerini gördükten sonra kendimden utanırdım. o nasıl kusursuz işçiliktir öyle… Konunun özünü sıyırmış gibi görünsem de çok iyi anladım sanırım.İnsanın içindeki mükemmelliğe ulaşma arzusu ve estetik kaygısı belki de yaratıcısına benzeme içgüdüsüdür.
Estetik mükemmelliğe ulaşmak çin sarf edilen çabadır.İnsanoğlu ancak mükemmele ulaşmaya çalışacak, tarih boyunca olduğu gibi kıyamete kadar da estetikle mükemmeli yakalamaya çalışacaktır…Ama hiç bir zaman yüce yaratanın müekemmelliğine ulaşamayacaktır.Saygılarımla
Gönlünüze sağlık, sözlerinize lezzet değerli girişmci Mehmet bey dostumuz.
Estetiği iyi anlayabilmek için aslında el metaforunu kullanabiliriz.
Estetik işin kabı, zarfı, biçimi, cevizin kabuğu ise içerik, öz ve mazrufta onu tamamlayan bir unsurdur. İçerik iyi üretilmeden estetik oluşturulamaz. Adanmış ruhumuzu, gönlümüzü, zerafetimizi koymadığımız, fayda ve katma değer üretmediğimiz estetik çok anlamlı değildir. Ne zamanki iç ve dışın bütünleştiği, birbirini tamamladığı, birbirine destek verdiği bir evlilik gerçekleşirse o zaman ortaya çıkan ürün, sistem, sonuç estetik oluyor. Aynın elin üstü gibi öpülebiliyor. Eğer elimizin içi iş yapamazsa elimizin üstünü öptürmemiz mümkün değil.
Elinizi öpenleriniz çok olsun.
Su gibi duru, su gibi coşkulu ve su gibi aziz olunuz. RECEP ALİ TOPÇU- ADELL