Çoğu kişinin görsel belleğinde iz bırakmış görüntülerden biri, bir parmağı ile “sessiz olun” işareti yapan hemşire fotoğrafıdır.
Bütün hastanelerin duvarlarında asılı olan o fotoğraf, birçok kişinin “sessizlik” ile tanışmasının nesnesi de olmuş olabilir.
Kütüphaneler, müzeler gibi mekanlarda da bu tür uyarıcılar ile karşılaşılır.
Bu mekanları sürekli kullananlar, zamanla “sessizlik” sembolünün sadece sessizlik ile sınırlı olmadığını, aynı zamanda “saygı”yı da içinde barındırdığını yaşayarak öğrenirler.
Sessizlik ve saygı…
İtalyan trompetçi Nini Rosso 1965 yılında, “Il Silenzio” –sessizlik- isimli bestesi ile sesin nasıl sessizliği anlatabileceğini o kadar derinden hissettirmişti ki, “Il Silenzio” çalındığında, bütün dinleyenler sessizlik ve saygı içinde susar olmuştu.
O lirik parça; insanın bir şey söylemek, bir şeylere karşı durmak, hatta bir şeyleri protesto etmek için, en iyi yöntemin “sessizlik” olduğunu, her çalındığında bir kez daha hatırlatıyor.
Evet… Bir şeyleri daha iyi anlatabilmek için bazen “susmak” gerekir.
Bugün, bütün sesler birbirine karışmış, her sesi çıkan diğer sesleri bastırmak için daha çok sesini yükseltiyor. Sesler gerçeğin önünde bir sis bulutu oluşturmuş, güneş ışınlarının geçmesini, ışığın ruhu aydınlatmasını engelliyor…
Oysa bugünler; “ışık… biraz daha ışık” denilen zamanlar.
Yine bugünlerde, Rus asıllı yazar Elsa Triolet’in kitabına isim olan “gün doğarken bülbül susar” deyişini hep hatırlamakta yarar var.
Bülbül bile o güzel sesini sessizliğe ve ışığa terk ediyor…
“Sessizlik”; geride kalanlara gidenlerin bir emaneti, gidenlere de geride kalanların saygısıdır…
Sessizlik…
Çoğu zaman konuşmaktan daha çok şey söyler…
Küçük bir not: En güzel “il silenzio” yorumlarından biri Melissa Venema’nın 13 yaşındaki yorumudur sanırım.
Bir önceki yazı Büyülü Gerçeklik…
Comment
Sessizlik ve sessiz kalabilmek.. Başarıldığında neleri duyabileceği insanı şaşırtıyor! Ve o harika müzik, yıllar önce; “İnsanlar Yaşadıkça” filminin unutulmaz sahnesinde duyduğumda diken diken olmuştum. Hala gözümün önünde ve kulaklarımda. Ama Melissa’nın yorumu da muhteşem..
Teşekkürler Mehmet Bey.