Konservatuvar’da keman çalan delikanlı, müzik ile uğraşan arkadaşlarını bir araya getirir.
Biri obua, bir diğeri de davul çalıyordur.
İlk olarak fuar açılışlarında, stantlarda çalarlar.
Derken sergi açılışları, küçük yemekler… İşler fena gitmez.
Yeni enstrümanlar alırlar.
Keman çalan delikanlı, tüm yaylılardan, obua çalan nefeslilerden, diğeri de vurmalı çalgılardan sorumlu olur.
Konser sırasında bir o alet, bir bu alet arasında mekik dokumaya başlarlar.
Zorunluluk, bir müddet sonra sanki “oluyor bu iş” duygusunu getirir.
Ta ki bir gün, izleyicilerden biri konser sonrası yaklaşır ve;
“Büyük orkestra olmak istiyorsanız, en iyi enstrüman çalanları gruba katın” diyene kadar.
Evet… büyüdükçe en iyiler ile birlikte çalmak, bunu organize etmek…
Şirket organizasyonları da orkestra kurmak gibidir.
Başlangıçlar hep küçük adımlarla ve çok az insanla başlar.
Sonrasında sistem geliştikçe, yeni insanlar, yeni kadrolar kurulur.
Bu süreçler içinde, deneyimler şunu göstermiştir ki; sistem büyüdükçe, karmaşıklaşmanın batağından uzak durulmalıdır.
O nedenledir ki; günümüzün en başarılı üretim yöntemlerinin başında gelen, “yalın üretim” tekniklerinden yönetimler muaf tutulmamalı ve görevlendirmeler de “yalınlaştırılmalıdır”…
Üretim de, yönetim de zihinsel anlamda yalınlaştığında, şirketler de senfoni orkestralarına dönüşür ve üretimin “büyük besteler”i çalınmaya başlanabilir.
Büyük senfoniler, büyük orkestralarla ve en önemlisi ‘büyük şefler’ ile çalınır.
Bazıları, ‘şefe ne gerek var’ orkestra kendi kendine çalsın diye düşünebilir.
Oysa onlar olmasa senfoni orkestraları olmazdı.
Şirketler içinde yöneticiler şefler gibidir. Onlarsız iyi yönetim pek mümkün olmaz.
Tüm bu düşüncelere bakıldığında, üst yönetimler şuna karar vermelidirler;
Düğün salonlarında çalan orkestra mı olmak,
Yoksa… yoksa, senfoni orkestrası mı olmak?
İkisi de çok değerli. İkisi de bir ihtiyacı karşılıyor… Karar yönetimlerin…
Bir önceki yazı İş Güvenliği…
Comment
yaratıcı ve doğaçlama çalanlara genellikle büyük orkestralarda pek rastlanmaz ama 🙂