Yaşanan her bayram, birçok konuyu “tekrar” gözden geçirmemiz, düşünmemiz için bir fırsattır…
Hele günümüzün sadece “tatil”e dönüşen bayramlarında bu daha da önem kazanıyor.
Neredeyse “mutlu” olmanın bir tek “belirlenmiş tarih aralıklarına” sıkıştırılması…
Ve o aralıkların da bir yerlere gitmekle sınırlandırılması,
“tek boyutlu bir dünya”ya koşar adım yolculuk anlamına geliyor.
Sınırlı zamanlar çabuk bitiyor ve “mutsuzluk elbisesi” de yeniden giyiliyor.
Bu davranışın haklılık payı yok mu? Elbette var…
Hayattan sadece “mutsuzluk” ile beslenmek yukarıdaki histerinin ana nedeni.
“Mutlu olabilmek” bir kültür ve toplumun etinde kemiğinde olmalı…
Olumsuzluklar karşısında “eleştiri”nin kolayca yapıldığı, olumlu durumlarda ise “takdir” de cimri davranıldığı bir yaşam, önce kendisinin acısından beslenen, daha sonra da “başkalarının mutsuzluklarından” mutlu olan bir toplum üretiyor.
Asık yüzler,
Gergin davranışlar,
En ufak bir şeyde büyük tepkiler…
Aile yaşamından, iş hayatına kadar tüm “birlikte yaşadığımız” ortamlarda; takdir/eleştiri oranını birbirine yakın hale getirmediğimiz sürece, ne sağlıklı gelişebiliriz, ne de mutlu olabiliriz.
İşin bir tarafını bunlar oluşturuyor.
Diğer taraftan ise; kişinin “mutlu olmayı” öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum…
Evet… “mutlu olmayı” öğrenmek.
Çoğu kişiye garip gelebilir ama öğrenilebilir bir şeydir “mutlu olmak”.
Pozitif Psikoloji’nin günümüzdeki öncülerinden Dr. Martin E.P. Seligman bu konuda bizlere ışık tutuyor.*
Başlamak için bir tek şey gerekli sanırım;
Bize verilmiş olanları “doğal bir hak”mış gibi görmemek.
Nefes almak,
Su içmek,
Sevdiklerimize sarılabilmek… çoğalt çoğaltabildiğin kadar.
Her gün birçok kez yaptığımız, yapabildiğimiz şeyler.
Bunları yapabiliyor olmanın ayrıcalığının “farkında olmak”…
“Mutlu insan”ın her anı bayramdır.
*Learned Optimism, Öğrenilmiş İyimserlik,
Authentic Happiness, Gerçek Mutluluk
adlarıyla Türkçe olarak HYB Yayıncılık tarafından yayınlandı.
Bir önceki yazı Her yaş güzeldir.
Leave A Reply