Gün gelir, bir doğa olayı,
Gün gelir, tarihe düşülmüş bir not,
Gün gelir, bir sanat yapıtı… vs.
İş hayatına dair süreçleri yapılandırırken umulmadık katkılar sağlar.
Atletizm müsabakaları da bu tür ögeleri içinde barındırır.
Bazen, bir yüz metreci sprinterin “kısa süreli patlama”sı,
Bazen, bir yüksek atlamacının “anlık” enerjiye dönüşen sıçraması,
Bazen, orta mesafe koşusundaki “ekip” dayanışması,
Bazen, dekatlon müsabakasındaki farklı branşlar arasında “enerjiyi paylaştırma”sı… ilham verebilir.
Ancak tüm atletizm branşları içinde bir tanesi vardır ki;
süreçlerin ilhamı değil “kendisi” olabilir.
Evet… Maraton.
42 km, 195 m koşulan Maraton, “dayanıklılık”, “ritm”, “denge”, “zaman planlaması” ve “süreklilik” gibi kavramların karşılığını bünyesinde barındırır.
Bir maratoncu; koşuyu planlarken, bedeni ile yarış süreci arasındaki ilişkiyi doğru kurguladığında “başarı” gelebilir.
Hiç bir maratoncu, kısa mesafe koşucusu gibi düşünmez. İki koşucu arasındaki fark, koşu mesafesi farkı değil, zihinsel farklılıktır.
Üretim süreçleri de uzun vadeli planlamayı gerekli kılar. Bu süreçler, beş, on, yirmi yıllık ve daha uzun vadeleri içerir.
Bu anlamda da “sanayici”, maraton koşucusudur.
Tüm bu zamanları içeren ve maraton koşularının da temelini oluşturan, “dayanıklılık”, “ritm”, “denge” ve “süreklilik” kavramlar, üretim alanlarının da temelini oluşturur.
Üretim yapmak uzun ve kesintisiz bir yolda yürümek anlamına gelir.
Bu yürüyüş sırasında, an geldiğinde 100 metreci gibi koşmak, an geldiğinde orta mesafeciler gibi davranmak gerekebilir.
Ancak tüm bunların, “maraton koşusu”nun bir anı, bir parçası olduğunu gözden uzak tutmamak; süreçlerin doğru okunması anlamına gelir.
Maraton, uzun ve zor bir koşudur. Ancak şunu hiç unutmamak gerekir;
Tüm atletizm müsabakalarının son yarışı odur ve en büyük alkış onadır…
Bir önceki yazı Kulaklık…
Leave A Reply