Yeni bir düşünce, yeni bir anlayış, yeni bir buluş… Yeni bir gelecek düşüncesi.
Kulağa çok hoş gelse de, “yeni”, çoğunlukla bir tepkiyle karşılaşır.
İnsanlık tarihi boyunca bu tepki hep olmuştur.
Bu tepkiyi ortadan kaldıranlar, büyük aşamalar kaydetmiş, toplumlarını geliştirmişlerdir.
“Yeni” karşısında olanlar ise, eskinin sınırları içinde kalmışlardır.
İlginç olan ise; karşı çıkanlar bunu hep “gelenek” adına yaptıklarını ileri sürerler.
Oysa bu gelenek değil, tutuculuktur.
Gelenek, değişime, çağdaş olana açıktır. Ve üstelik devingendir.
Tutuculuk ise; statiktir, tutucudur ve değişime tümden kapalıdır.
Her şeyin anında değiştiği, zaman olgusunun yeniden tanımlandığı günümüz dünyasına “eski köye yeni adet” bakışıyla bakmak, kesin olarak çağın dışında kalmaktır.
Şirketlerde, yeni düşünceler karşısında toplumların gösterdiği tepkileri verirler.
Çoğu, kurulu düzene çomak sokmaya ne gerek var bakışıyla bakarlar.
Statüko kendiliğinden var olmaz, tutucu zihinler tarafından inşa edilir ve koruma altına alınır.
İnşa edilen statükolar yeninin karşısındaki en önemli savunma hattıdır.
Yeninin peşinde koşmak, kurulu düzeni gelecek adına ters yüz etmek, sarsmak anlamına gelir.
Rahatı bozan, tedirginlik oluşturan bu anlayış, aynı zamanda şirketlerin esenliği için zorunluluktur.
Evet… yeni zorunluluktur ve iş dünyası için “icat çıkarma” lafı literatürden çıkarılmalıdır.
Günümüz iş dünyasının en önemli kavramı artık artı değere dönüşen icatlar anlamında “inovasyon”…
Dolayısıyla inovatif şirkete dönüşmenin yolu “icat çıkarmak”tan geçiyor…
Geçmiş zamanlarda “icat çıkaran”lar “köyün delisi” muamelesi görüyordu.
Bugünün dünyasında ise yeninin peşinde olanlara olumlu bakmak, en azından şans vermek gerekiyor.
Her kurumun, her bilgiye çok çabuk ulaşabildiği günümüzde, küçük “farklılık”lar başarı getiriyor.
Bu küçük farklar statükonun içinden değil, özgürleştirilmiş ortamlardan çıkıyor.
O nedenle her kurum, icat çıkaran birimler kurmalıdır. Bu hem yönetime, hem de üretime dair olmalıdır.
Gelişmiş ülkelerdeki binlerce düşünce kuruluşunun yaptığı da tam da; gelecek adına icat çıkarmaktır.
Bu gelecek üzerine yazılan senaryolar, başlangıçta “olur mu öyle şey” diye karşılanıyor olabilir.
Ancak bundan 50 yıl önce, bugüne dair yazılmış senaryolarda olur mu öyle şey diye karşılanmıştı.
Bugün o senaryoların, ne kadar naif kaldığını yaşayarak görüyoruz.
Geleceğe tutunmak istiyorsak, geleceğin içinde olmak zorundayız.
Değişime ve yeniye karşı olmak; dönen dünyanın duran noktası olmanın peşinde koşmaktır.
Gelecekte var olmak ise; dönen dünyanın “dönen noktaları” olmaktan geçiyor…
Bir önceki yazı Birlikte Başarmak…
Comment
“Tarihin hiçbir döneminde inovasyon, bu kadar kısa sürede bu kadar çok kişiye bu kadar çok şey vadetmemişti” Bill Gates