Güzele her baktığımızda hayatımızda küçük kıpırtıların oluştuğunu düşünmek…
Güzele her baktığımızda, hayatın yeni bir tarafını keşfettiğimizi algılamak…
Güzele her baktığımızda, hayatın her anının dolu dolu yaşanması gerektiğini yaşam felsefesi olarak benimsemek…
Güzele bakmak, güzeli keşfetmek, güzeli bulmak…
Belki de hayatı gerçekten anlamlı kılacak olan, bu çabadır.
Bir dala asılı duran yaprak,
Kumlar içinden çıkan bir kaya parçası,
Yolun kenarındaki saka çalısı,
Hasat edilmiş bir tarladan artakalanlar… vs. vs.
Çevremizi saran her bir nesnenin bir güzelliği olduğunu düşünmek.
Bize öğretilmişlerle yetinmeyip, güzel olanı bulma çabası içinde olmak.
Evet… Hayatımızı belki de zehir eden “kodlanmış bir dünya”nın bize veriliyor olması.
Kategorik bir bakış…
Güzeller ve çirkinler dünyası diye ayrılmış bir dünya.
Oysa dünya böyle mi acaba?
Her bir varlığın “güzel” olabileceğini düşünebilmek ve hayata bunun üzerinden bakabilmek.
Bunu yapabildiğimizde, dünyanın ne kadar büyük ve zengin olduğunu,
Her yeni günün, yeni keşiflere olanak tanıdığını,
Ve en önemlisi zenginliğin maddi olanlara sahip olmak değil,
Bu güzelliklerin farkında olmakta yattığını tüm duyularımızda yaşayabilmek…
Günümüz dünyası, bizi giderek körleştiriyor. Ekranlar, gerçek dünya ile ilişkimizin arasına yüksek duvarlar örüyor.
Güzel olanı biz keşfetmiyoruz. Birilerinin keşfettikleriyle yetiniyoruz.
Sokağa çıktığımızda da bize öğretilenlere, bize verilenlere bakıyoruz.
Yeni bir “güzel” bulma çabası, yeni hazlar yaşama olanağından kendimizi mahrum ediyoruz. Teknolojinin arkasına saklanarak “körlüklerimizi yüceltiyoruz”…
İçinde yaşadığımız dünyada, önyargılarımızdan, verili olanlardan uzaklaşabildiğimiz oranda, hem çevremizdeki güzellikleri, hem de kendimizi keşfetme şansına sahibiz.
Güzelden haz alabilmek; hayatta kalmaktan daha fazlasıdır, yaşamaktır…
Yaşamak ise Nazım Hikmet’in dediği gibi;
“Yaşamak güzel şey be kardeşim…”
Bir önceki yazı Yazı Tura Atmak…
3 Comments
Günümüzü aydınlattınız.Bilgeliğe uzanan yolculuğunuzda bizlere sunduğunuz GÜZELLİKLERE sonsuz teşekkürler.
Mehmet bey, kaleminize sağlık… Önyargı ve kategorileştirilmiş algılar inovasyonların, yaratıcılığın, kişisel mutlulukların ve insan hayal gücünün önündeki en büyük engeldir. önyargı ve algılar hemen yanımızdaki güzellikleri potansiyelleri farketmemizi engelleyerek insanın gelişimine yaratıcılığına sınır koyduğu gibi şirketlerin batmasına, hatta tarihte savaşların çıkmasına bile sebep olmuştur. O sebepten ötürü outliers (sıradışılar ) olarak adlandırılan bilge lider insanlar güzellikleri farkederken sınır tanımazlar, kategorileştirmezler ve çığır açarlar. İnsanlığı ileri götürecek fikirler ortaya çıkarırlar. Bu bağlamda Albert Einstein’ın dediği gibi “basit bir önyargıyı yıkmak bir atomu parçalamaktan zordur”. Saygılarımla
Güzeli görmek, görebilmek, değerini bilmek, yaşarken cenneti görmektir.
Alır götürür insanı başka diyarlara, zaman yavaş akar, hele hele milyonda bir görülecek bir güzellikse, zihinde tekrar tekrar izlersin yavaşlatarak.
Güzellik bilgiden geçer, bildiğinin değeri artar, bildikçe detaylanır, detaylar görülmeye başlar, güzel de detaydadır.
Morenleri bildiğinde, dağ sadece dağ olmaktan çıkar, milyonlarca yılın emeğini görürsün ya da otuz metre bir ağaç gördüğünde pek şaşırmazsın eğer bu ağaç Şimşir ise ve Şimşiri biliyorsan hayretler içinde izlersin. Ardıç ağacı ile Ardıç kuşunun ilişkisidir güzellik.
Güzellik yaratıcının büyüklüğünü görmektir en küçük zerrede.