Yolları sevenler için, yol kenarındaki her şey yol arkadaşıdır.
Yıkık bir istasyon binası, yazdan kalan sebze satıcısının tezgahı, ileride kurumuş bir ağaç, uçsuz bucaksız tarlalar ve tabii ki ufuk çizgisi….
Her yanlarından geçişte, selam verdiğimiz tanıklıklarımız.
Ama tüm bunların içinde bir tanesinin yeri başkadır.
O günebakandır.
Kışa girerken günebakan bitkisini düşünmek garip gelebilir çoğu kişiye;
O yaz yolculuklarının, yol arkadaşı gibidir.
Yolun iki yanını kaplayan sarı yeleli gülen yüzler, insana çoğunlukla ‘yaşam keyfi’ verir.
Hızla yanından geçerken, o sarılar birbirine karışır ve yol kenarı arkadaşlıklarına Van Gogh’un resimleri de dahil olur.
Ancak bunların ötesinde günebakan, her gün yeni bir güne doğduğumuzu hatırlatır.
O, güne bıraktığı yerden başlamaz.
Yeni gün, yeni bir başlangıçtır onun için.
Günebakan, kendi zamanı içindeki uzun yaşamında, her gün, güneşi tüm benliğinde yaşamak istercesine, ona yüzünü döner.
Kana kana içer güneşi.
Kışa hazırlandığımız bu zamanlarda, güneşi, tıpkı ‘günebakan’ gibi içmeli, hatta içimizde tutsak etmeliyiz…
Köklerinden aynı yere bağlanmış günebakan her yeni günü, ‘yeni bir güneş’ olarak yaşayabiliyorsa, insan için her bir an; ‘güneşin doğduğu ilk an’ gibi algılanmalı, öyle yaşanmalı…
İçinde güneşi saklamak;
Belki de zamanla, içinde güneş yapmayı da öğrenir insan…
Bir önceki yazı Beklentiler, beklentilerimiz…
Leave A Reply