Sinema tarihinin kült filmlerinden biri, 1966 yılı yapımı ‘İyi, Kötü, Çirkin’dir. Başrollerini; Clint Eastwood, Lee Van Cleef ve Eli Wallack oynadığı filmin yönetmenliğini Sergio Leone yapmıştır.
50 yıl önce çekilmiş film nereden aklına geldi diyenler olabilir. Film ön yargılarımızın nasıl oluştuğuna dair çarpıcı bir örnek olabilecek isme sahip. ‘İyi, kötü, çirkin’… Bir başka deyişle; bu iyi adam, bu çirkin adam, bu da kötü adam…
Bir film ve gerçeklikle bir ilişkisi olmamasına karşın filmin kahramanları, yıllarca gerçek hayatta da iyi, kötü ve çirkin olarak anımsanmıştı…
Hayatta bizi benzer koşullandırmalarla şekillendirmiyor mu?
Verili ve bizim oluşturduğumuz ön yargılar ışığında hayata bakıyoruz ve kararlar alıyoruz.
Çoğu zaman ‘kalbimizin’ bize fısıldadıklarını duyamıyoruz. Çünkü ön yargılar o kadar yüksek sesli ki, fısıltılar, yürekten gelen sesler, ortadaki gürültünün içinde kaybolup gidiyor.
Bir sabun kalıbı haline getirilip, zamanın akan sularında erimemek için; bilinçli bir gözlemci olmamız gerekiyor.
Gözlem; bilgiyi çoğaltmak, yeni bilgiler üretebilmek için yapılır. Yoksa var olan bilgiyi tekrarlamak için yapılması, anlamsız ve boşa harcanan çabadır.
Bir çiçeğe bakıp, onda o güne kadar görmediğin bir şeyler göremiyorsan bakma…
Sabah kalktığında aynada dün gördüklerini görüyorsan üzülmeye başla.
Zira sağlıklı bir göze sahip olmana karşın, zihnin körleşmiş demektir.
Gözlemleyen bilinç; tüm ön yargılardan, kibirden, egolardan uzak, öğretilmiş ve verili olana şüphe ile bakabilen, duyuları ile zihni arasındaki bütün kanalları açık olmak, samimi olarak kendisiyle dalga geçebilmek ve en önemlisi, yüreği geniş olabilmektir.
Gözlemleyen bilinç; iyi, kötü, çirkin diye ‘kalıcı’ etiketlerin olmayacağını, bugün ‘iyi’, ‘kötü’, ‘çirkin’ olanın sadece ‘o an’ için öyle olduklarını bilir…
İyi, kötü, çirkin’i yeniden seyretmek gerekiyor…
Bir önceki yazı Sessizlik…
Leave A Reply