Friedrich Nietzsche, “Hastanın en iyi ilacı, onu iyileştiren kişiyi kendi gözleriyle görmek olsun” diyerek, göz göze gelmeyi, insan hayatında özel bir yere yerleştirir. Çoğu insan, dünyadan göçerken son kez bu dünyaya bakışlarıyla dokunmak ve en çok da sevdiklerinin gözünün içine bakma isteği duyar. Çok özel ve insani bir duygudur bu.
Zira hayata tutunmaktır “bakmak”…
Karşı karşıya geldiğimiz insanla göz göze gelmek, gerçek anlamda iletişim kurmaktır. Gözlerin birbirine bakışlarıyla dokunması, bakış sahiplerinin “iletişim” kurabilmesinin çilingiri olabilir.
Basit ama zordur bu durum… İçinde yaşadığımız coğrafya ve kültür, çocukluktan itibaren bakışların yerde olmasını empoze etmiştir ve etmeye devam eder. Doğu toplumlarının bakış kültürü, “boşluğa bakmak” üzerine inşa edilmiştir.
“Sağırlar diyaloğu” lafı da büyük ihtimalle buradan çıkmıştır. Göz göze konuşmayan her insan, karşısındakini “anlama çabası” içinde değildir. O ve karşısındaki; kendi bildiğini söyler. İletişim; anlatma değil, anlama çabasıdır…
Kurumsallaşabilmenin yapıtaşı “iletişim”dir. Ölçek ne kadar büyürse büyüsün, üretim sisteminin öznesi insan olduğu sürece, “göz göze gelmek” hayatidir.
İletişim teknolojilerinin bu kadar gelişmesi, inanılmaz bir boyuta gelmesiyle, çoğu kişi iletişimin geliştiğini söylemekte. Hem doğru hem de yanlıştır bu tespit.
Evet… Herkes birbirinden haberdar olmakta, bir tuşa dokunarak, istediği kişiye ulaşabilmektedir. Ancak bu iletişim midir?
Sinema tarihinde birçok filmde patron; camın önüne yerleştirilmiş bir masada oturur şekilde betimlenmiştir. Karşısındakinin bakışını o görür, ancak onun gözlerini seçmek pek olası değildir.
O ve onun gibi “yüce!” kişilerle göz göze gelmek olasılık dışıdır. Onlar buyuranlardır…
Bu yönetici tipleri sadece filmlerde başarılı olabilir. Bugün başarılı olabilmenin temel koşulu, zamanın “yalnızlaşan insan”ı ile iletişim kurarak “yalnız” olmadığı duygusunu yaşatabilmektir.
Zamanımızda en çok ihtiyaç duyulan şey, birbirimize bakarak “gözlerimizle konuşabilme”yi yeniden keşfetmektir…
Bir önceki yazı Sistem Estetiği
6 Comments
Çoook güzel..Emeğinize, yüreğinize sağlık’ İşletmeler büyüdükçe insan öznesinden uzaklaşılmasının en önemli sebeplerinden biridir, birbirlerine bakışlarıyla dokunamamak.Teknolojik gelişmelerle iletişim çok hızlandı ama herkes “anlama” değil anlatma çabasında.Oysa iletişim bu değil.Dediğiniz gibi ;”Gözgöze gelmek hayatidir.”
Hergün birçok olmuş bitmiş acı olayları görsel medyadan oturduğumuz koltuklarımızda birşeyler yer içerken sakince seyrederiz. Ama gerçek hayatta butür olaylarla karşılaştığımız zaman bazılarımız şok geçiririz, buda olayları canlı olarak görmenin gücünden etkilenmeden olsa gerek.Bu gücü iş hayatında yeterince kullanmak, bunu unutmuşuz galiba..Elinize sağlık.
Hergün yalnizlasan insanlarin cogaldigi bir dunyada ihtiyacimiz olan sey “göz göze gelerek sohbet edebilmek..Kitabinizi Dogan Cüceloglunun programinda duymustum sonrasi okuma sansina sahip oldum emeginize saglik.Kelimelerin bilginin ahenki ile bulusmasi bu olsa gerek..
İnsanoğlu modernleşip, zenginleştikçe yalnızlaşıyor, samimiyetsizleşiyor. Mahalledeki bakkala, manava Allahın selamını verdiğimiz zaman acaba bana ne diye selam verdi, ne isteyecek diye düşüncenin oluştuğu bir dünyada yaşıyoruz. Samimiyet, iyi niyet, pozitif düşünce, hakkaniyet, insaniyet gibi kavramları sadece sözlüklerde görmeye başladığımız bir dünyada yaşamak insanlığın en büyük problemi…Yeni gelen nesiller bu değerlerimizi inşallah geri getirecektir. Milyonlarca insan arasında yalnız yaşamak problemleri oluşturan en büyük neden bence…Saygılarımla
Sevgili kardeşim,
Muhteşem bir yazı olmuş,çok beğendim.
Gözlere bakarak konuşmanın ne denli bir özgüven duygusu olduğunu bilir ve takdir ederim.
“BAKIŞLARLA DOKUNMAK”…
Bayıldım,tek kelimeyle harika.
Kullanırım bunu ben…
Hoşçakal,
mustafatalatsözen
Pekçok şeyin sadece görünenle değerlendirilmeye başlandığı günümüzde içsel değerlere, gönüle, duygulara değer vermek, bunları gündeme getirmek, bu konuda farkındalık alanının gelişmesine vesile olmak çok hoş. Hele bir işadamının bunları yapması alkışlanacak, baş üzerinde yer verilecek nitelik ve nicelikte. Sizleri kutluyorum. İş adamı hisse senetlerinin değerini arttırdığı kadar hissi senetlerinin değerini arttırmalıdır diye düşünenlerdenim.
İletişimin en ileri seviyesidir söz söylemeden anlaşmak, yani kal ile değil hal ile paylaşmak. Taraflar arasındaki birbirini tanıma, birbirine saygı ve sevgi arttıkça insanlar sadece bakışarak, halleriyle anlaşabilmektedirler. Hatta kalpten kalbe kablosuz bağlantıyı devreye aldığınızda görmenize bile gerek kalmamaktadır. Kilometrelerce ötelerden duygu paydalaşlığı kurulabilmekte kurbuyiyet kurulabilmektedir. Zaten öyle dememiş mi büyükler, birbirine yakın olanlar değil, aynı duyguyu, aynı heyecanı taşıyanlar birbirine yakındır. Kelimeler bazen duyguları taşımakta yetersiz kalabilmekte. Hele birde bizler gibi ifade zenginliğine ulaşmaya gayret eden yolcular, fakirler kelimeleri yeterince kullanamamaktayız. Dolayısıyla hal diline dönmemiz, gönül diliyle konuşmamız, kalp diliyle anlaşmamız çok daha verimli olacaktır. Kalpleri tokuşturmak, onları buluşturmak sinerji oluşturacaktır. Çünkü orada yalan yanlış şeyler olmayacaktır. Orada herşeyin değeri tamdır. 1 liralık mal 10liraya satılmaz. Süte su karıştırılmaz. Bozuk mal yapan işadımının pabucunun dama atıldığı gibi yapılmaz. Orada duru, saf, tertemiz, berrak bir yol, tertemiz bir ifade akışı, gönülden bağlantı vardır.
Gönülden bağlanabileceğiniz has dostlarınız hiç eksilmesin etrafınızdan.
Ruhun penceresi olan gözle ilgili birşey ilave etmek istiyorum: Göz göze gelen düşmanlar birbirini öldüremezlermiş.
Kalp sesinin cinsiyeti, gözyaşının milliyeti yoktur.İki gözün vazifesi biri görmektir.
Sevgiyle bakabilen göz, güzel gözdür.
Bir atasözümüz gözü şöyle tanımlıyor:Göz odur ki, dağın ardını göre, akıl odur ki, başa geleceği bile.