Kasımdan aralığa,
Şubattan marta,
Hazirandan temmuza geçtiğini insan takvime bakmadığında pek anlayamaz.
Zira atmosfer, hava durumları vs. pek değişmemiştir.
Ama bazı aylar vardır ki, geldiğini takvimin ilk günü hissettirir.
Bu aylardan biri mayıs, diğeri eylüldür…
Eylül…
Doğa, uzun zaman aralığı sonunda yağmurlara kavuşur,
Renkler, tek seslilikten senfonik bir besteye dönüşür,
Aylarca kirlenmiş atmosfer, kirini akıtır, berraklaşır,
Gökyüzü, güzel bulutlarına kavuşur,
Güneş ışınları dünyayı daha güzel aydınlatır, göz kaslarımız bir nefes alır,
Rüzgar tenimize okşarcasına dokunur, havayı bir başka hissederiz,
Gündüzü gündüz, geceyi gece gibi yaşarız.
Ve… Akıl ile duygu, bu zamanlarda birbirine en çok yaklaştığı zamanları yaşar.
Ne sadece duyguları rehber edinmek,
Ne de sadece aklın peşinden gitmek…
Kalbin ve aklın harmanlandığı, doğru hedeflerin, doğru çözümlemelerin ortaya konabileceği zamanlardır bu zamanlar.
Kararlar almak için havaya mı bakacağız diyenler olabilir… Belki haklıdırlar da!
Ancak şunu hiç atlamamak lazım;
İnsan hala doğal bir varlık ve yine hala -ne kadar kopsa da- doğanın bir parçası…
Dolayısıyla ondan etkilenmemesi mümkün mü?
Tarihte birçok parlak medeniyet, kararlar alırken doğaya bakmışlar ve öyle karar vermişlerdi.
Eylül, bu anlamda kendini en çok hissettiren birkaç aydan biridir.
Yeni başlangıçlar, yeni ufuklar için de en iyi zamanlardandır Eylül…
Yeter ki doğanın tozunu bastırdığı bu zamanlarda, doğal olmayan yeni tozlar kalkmasın.
Eylül;
Hissetmek, hissedebilmek ve yenilenmek için…
Bir önceki yazı Bulutlar…
Comment
bir başak burcu olarak, eylül ayı bu kadar sade bu kadar naif anlatılabilirdi…yüreğinize sağlık…alıntı yapabilir miyim