İnsan, avcı-toplayıcılıktan tarım toplumuna geçişle birlikte, yaşamı ve davranışları başka bir boyut kazanmıştı. O zamandan bu yana insan, aklını ve bedenini kullanmış, bir anlamda “doğal” boyuttan “kültürel” boyuta geçmişti. Bu sürecin yapı taşı “emek” olmuştur. İnsan aklını ve bedenini kullanarak “üretim” yapmış, üretim yaparken “emek” harcamış ve ürettiği her şey bugün, “uygarlık” dediğimiz o büyük olgunun kendisi olmuştur.
Evet. Emek…
İnsanlık, tarihi boyunca birçok şeye değer atfetmiştir. Bu bazen nesneler, bazen olgular, bazen de davranışlar olmuştur. Ancak yine insanlık tarihi göstermiştir ki, tüm anlam yüklenenler içerisinde en değerlisi “emek”tir.
Emeğin olduğu yerde “bereket”, emeğin olduğu yerde güç”, emeğin olduğu yerde “birlikte başarmak” duygusu ortaya çıkar.
İş yaşamının da temel unsuru “emek” ve o emeği ortaya koyan insandır. Makineler, binalar… Kısacası üretimin bütün unsurları… Hepsi daha iyi ve kaliteli üretim yapmak için gereklidir. Ancak hepsinin üzerinde “emek” harcayan insan vardır. Dolayısıyla emek harcayan insan en değerlisidir.
Yıllarca üretim alanları, iki kutuplu dünya gibi algılanmış ve öyle dillendirilmiştir. Oysa şu bir gerçektir ki; çalışan ile işveren, ikisi de “emek” harcar. Bu iki grup; karşıt değil, tıpkı yin / yang gibi birbirini var eden unsurlardır. Biri olmadan diğerinin hiçbir değeri ve anlamı yoktur.
Toplumların bütün dinamizmini ve sinerjisini de bu birbirlerini var eden unsurlar oluşturur. Dinamizm ve sinerji varsa, gelecek var demektir.
O nedenledir ki; emek harcanan her yer değerlidir ve ancak buralarda uygarlık gelişir…
Uzun yıllar fabrikalarda üretim içinde olunca, şöyle bir ders çıkarmak kaçınılmaz oluyor. Hiçbir iş emeksiz ve yine hiçbir iş, birlikte olmadan başarılamıyor…
O nedenledir ki, bu güzel ülkenin gelişimine küçük bir katkımız olacaksa, hep birlikte çalışarak, emek harcayarak olacaktır…
Bir önceki yazı Yeni Ufuklara Doğru…
Leave A Reply