Herkesin gönlünde her istediğini yerine getiren “bir cin’im olsa” düşüncesi yattığı bir gerçektir.
Küçüklükten itibaren, 1001 gece masalları ile büyüyen her çocuk, bilinçaltında, içinde doğaüstü güçlere sahip cin olan bir lambaya sahip olmak ister.
Canı istediğinde camı okşayacağı ve içinden cin’in çıkacağı bir lamba…
Masallarda kaldığı sürece bu tür “fantastik düşünce”lerin olması, hayal gücünü geliştirebilir.
Diğer taraftan yapılan işlerin bir cin’inin olması ise masallardan çok gerçek dünyanın olmazsa olmazıdır.
Evet… Yapılan her işin bir cin’i olmalı…
“Cin’i olmak”; iyi yapılan işlerin üzerindeki bir dokunuştur. O dokunuş, işi yapanı bir adım öne çıkarır. İnsanlık tarihini oluşturan birçok gelişmenin, birçok sanat yapıtının yüzlerce yıldır canlı kalmasının, üzerinde konuşulmasının altında, açıkcası bir cin’e sahip olmaları yatar. Şu çok önemlidir… “işin cin’i olmalı”.
İş hayatında “farklılık” oluşturan temel öge de açıkçası “işin cin’i”dir.
İşin cin’inin olması için ‘dokunma’yı bilmek gerekir.
Lambaya öyle dokunulmalı ki, içindeki cin, yapılan işte hayat bulsun.
İlginç olan, aslında herkesin içinde cin’i olan bir lambaya sahip olduğudur.
Ancak çoğu kişi, cin’i nasıl çıkaracağını bilmez.
Kimi lambaya dokunurken kırar,
Kimi yeteri kadar parlatamaz,
Kimi ise lambaya tersten dokunur. İşte o zaman “kötü cin” ortaya çıkar.
Bugün dünyaya baktığımızda, galiba çoğu kişi elindeki lambayı tersten okşuyor.
Bir önceki yazı “Doğan Cüceloğlu “Duygusal Sermaye”yi anlatıyor…“
4 Comments
Her zamanki gibi farkedilmesi zor bir konuya çok güzel cümlelerle değinmişsiniz
Yüreğinize Sağlık
Cin’i doğru zamanda hayatımıza dokundurmak için, lambayı severek ve isteyerek okşayacağımız işleri yapmak nasip etsin Allah..
wow..
yaşamın gerçeklerini rahatsızlık duymadan eğrisiyle doğrusuyla paylaşmak ve bunlardan ders çıkartmak budur
tebrik ederim