Üretim alanları, sanıldığının aksine, hayatın konsantre haline benzer.
Hayat birçok duyguyu, geniş zamanlara yayılmış olarak yaşar.
Bunu üretimde yoğunlaştırılmış olarak çok kısa sürede yaşama ihtimali yüksektir.
“Zamana bırakmak”, günlük yaşamımızda bir çözüm olabilirken (aslında olmaz ama), üretimde “sonu çağırmak”tan başka bir şey değildir.
Onun için, yapılması gereken her şey, “zamanı geldiğinde” mutlaka yapılmalıdır.
Bu aynı zamanda; hem şirketlerin, hem de çalışanların -“derin bir nefes” alıp, havayı yeniden hissetmesi gibi- kendini hissetmesi anlamına gelir.
Evet… Hem şirketler, hem de çalışanlar kendilerini hissetmeliler.
Burada iki unsur çok önemlidir.
Birincisi; Biz zannettiğimizden fazlasıyız,
İkincisi; Farkında olmadığımız eksiklerimiz var…
Her insanın iş ve hayat ile ilişkisi “cıvata-somun” ilişkisi gibidir.
Ölçüleri birbirini tutmalıdır.
8’lik somun, 8’lik cıvataya takılır. Biri 8’lik, biri 6’lık olursa birbirine uymaz.
Tabii bir de, çoğunlukla karşılaşılan bir durum vardır.
O da; bu denklik olmadığında, birçok insan kendisini var olanların üzerinde, daha kalın, somun ya da cıvata olarak düşünür ve arayışa girer.
Daha büyük somun ya da cıvata arayanlar, aradıklarının ya altında kalırlar, ya da içinde kaybolurlar.
Tüm bunların altında yatan neden; sanırım insanların büyük resmi görmemeleridir. Kendilerini tartmayanlar, kendilerini “büyük resim” olarak görürler. Sorun budur.
Oysa üretim alanları bir organizma gibidir ve oradaki herkes, onun bir parçasıdır. Bunu anlayabilen her insan “mutsuzluğu kapının dışında bırakır”.
Hollandalı büyük ressam Harmensz van Rijn REMBRANDT’ın “gece devriyesi” resmi, resim tarihinin belki de en çok konuşulan birkaç işinden biridir.
Yüzbaşı Banning ve arkadaşlarını konu alan bu resim, onlarca figürün bir araya geldiği anıtsal bir yapıttır. Rembrandt, öylesine ustaca bir kompozisyon oluşturmuştur ki, figürlerden birini çekip alsanız, bütün resim bozulacak gibidir.
Bu resim karşısında heyecan duymak için, sanatsever olmak gerekmez. Organizmalar inşa eden, ya da bu organizmaların bir parçası olan her insanın bu resimden alacağı bir ders vardır.
O derste; her insan, büyük resmin bir parçasıdır.
Parçalar bir araya gelir ve “iyi şeyler” ortaya çıkabilir.
Ve “İyi şeyler”in hazzı, tüm “ego”ları ortadan kaldırabilir…
Bir önceki yazı Ağır işitmek…
Comment
İnsanlara Yüce Yaratan şu geçici Dünya sahnesinde ömür denilen ölçü kadar roller vermiştir.Sahnede ki kısıtlı zamanımızda geri dönüşü olmayan rolümüzü oynayıp karnemizi elimize alıp değelendirmeye alınacak kapılardan birer birer geçerek mükafat ve cezalarına istesek de istemesek de razı olacağız.
Hayat da, yukardaki benzetmenizde de belirtildiği üzere somun yada civata ne olursak rolumüzü en iyi şekilde gerektiği gibi yapmalıyız. Zenginlik fakirlik ,işçilik ya da işverelik bunlar bize biçilen roller. İnsanlar devamlı beraber yaşayıp birbirlerini tamamlamak zorundalardır…Yoksa mutluluk hiç bir zaman bize uğramayacaktır. Rolümüzü yüzümüzün akı ile oynamak dileklerimle. Saygılarımla