Çocukluğumda hatırlarım; ben demek ayıplanan bir şeydi.
Yaptığım bir şeyi anlatmaya “biz” diye başladığımda, “siz kimsiniz?” sorusu ile de karşılaştığım olurdu.
Bir taraftan “biz”, diğer tarafta “siz kimsiniz?” ve tüm bunların üzerinde “ben kimim?” sorusu…
Gençlik yılları ile birlikte ise ilginç bir dönüşüm yaşadık.
Bu sefer ise sadece “ben” denmesi gereken bir dünya…
“Biz” dedikçe, “önce kendini kurtar…” “Ne demek biz?” soruları.
Neredeyse kimlik bunalımı oluşturacak kadar zor yıllardı.
Bu durumun sonucu olarak “biz” ile başlayan ve “ben” ile biten cümlelerle hayatı anlatma çabaları.
Tıpkı başı timsah, gövdesi kaplan olan, “timlan” gibi olmayan bir canlı gibiydik…
Çelişkiler, çelişkiler, çelişkiler.
Ya “biz” diyecektik ya da “ben”…
Kimse “ben” olmadan “biz”, “biz” olmadan da “ben” olamaz demedi.
Basit ama içselleştirilemediği için zor olan yaşam felsefesi.
Biz bilinci gelişmemiş bir toplumda yaşamak ve sonra da, ne takım ne de bireysel sporlarda, “başarı” yok diye şikayet etmek.
Ne yaman ikilemdir bu!
Ben ve biz bilinci gelişmeden, “sürekliliği olan başarı” mümkün olamıyor.
Üretim alanlarında bu bilinç geliştirilmediğinde ise, çok daha vahim durumlar ortaya çıkmakta.
Ne bir ekip ruhu ne de “yıldız”lar…
Sadece bir arada olan, bir arada davranan bir topluluk…
“Ben” ve “Biz” birbirlerini var ederler. Biri diğerinden önde değildir. Biz bilinci; her biri birey olabilmiş “Ben”lerden oluşur…
Bir önceki yazı “Bilmiyorum”
4 Comments
Ben bu yazıyı beğendim ve bizler gibi düşündüğünü bildiğim arkadaş ve dostlarımla paylaşacağım.
Okusak, inansak ve hemen degissek! Aah ne zor Allahım… Dönmeli birkac dostluk akvaryumuma, biri bana “hey sen” demeden.
H.z. İbrahimin Tanrıyı bulmadan önceki hali gibi, her çıkan yeni yazınızda ülkemizin sorununun çözümü bu diyorum. Elinize sağlık
Tebrik ederim. Çok güzel bir yorum.