Cep telefonları çıkana kadar, herkesin kendisinin yazdığı telefon rehberi vardı.
Bazı insanların rehberleri bir tuğla kadarken, bazılarınınki ise cüzdandaki bir küçük kağıt üzerindeki birkaç telefon numarasıydı. Rehberin hacmi, bir tür sosyal statü belirtisi idi.
Rehberin kenarındaki a’dan ‘z’ye kadar dizilmiş olan harflerde, neredeyse tüm tanıdıklarımız yer alırdı.
Yaş ilerledikçe yazılmış olan isim ve numaraların bir kısmı da çizilirdi.
Cep telefonları ile birlikte bu defterler giderek hayatımızdan çıktı ya da çıkıyor.
Yani rehberlerin üzerine çizik atıldı.
Artık tüm bilgiler şimdinin “tılsımlı” aleti olan cep telefonlarında.
Yazılı rehberler aynı zamanda “yerleşik”lik göstergesi idi.
Bir masa, telefon, rehber ve onları içine alan bir oda… Ya da telefon kulübeleri.
Bugün ise tüm bilgiler küçücük bir aletin içinde ve onun mekanı da ceplerimiz. Biz nereye o da oraya.
Hayatın bu kadar nitelik değiştirdiği bir dönemde bayramlarında değişmesi çok normal.
Eski zamanların bayramlarının kendine özgü ritüeli olan “büyüklerin evlerini ziyaret” günlerce sürerdi.
Bir kapıdan diğerine…
Artık tüm insanlar birbirini mesaj bombardımanına tutuyorlar.
Bir mesaj yazıp herkese atılıyor… Bir mesaj yazma ve gönderme süresi kadar sürede bayram bitiriliyor.
Bayramların “dokunma”ya dayalı ruhu, artık bizi titreten mesajların soğukluğuna dönüştü.
Bunları bana düşündüren ise; bir gelenek haline gelen AGT’de ki tüm çalışan arkadaşlarımız ile bayramlaşmamızdır. Yedi yüz insanın birbirinin elini sıkması çok değerli.
Dokunmanın samimiyeti o kadar değerli ki, bunu yaşadıkça daha iyi anlıyoruz.
Dokunmak, dokunmak, dokunmak…
Belki de bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz insani davranış.
Her tokalaşma ile birlikte gözlerin de birbirine bakışlarıyla dokunması, “birbirimizle olan mesafeleri” ortadan kaldırıyor.
Teknoloji çok yararlı ve hayatımızı kolaylaştırıyor. Bu yadsınamaz gerçek.
Ancak teknolojinin bazı temel insani özelliklerimizi yok etmesine izin vermemek gerekir.
Örneğin “dokunmak”, “göz göze gelmek” gibi.
Rehberleriniz duruyorsa arada bir çıkarıp dokunun.
Ona dokunmak, yakınlarınıza dokunma hissini tetikleyebilir.
Nice “dokunabilme” duygusunu yaşayacağımız bayramlara…
Bir önceki yazı “Fermuar…“
7 Comments
Anlamlı gözlemler ve özlemlerin dile getirildiği bu yazıyı zevkle okudum. Teknoloji neler getiriyor ve neler götürüyor konusunda tartışırken bu konuda bir alt başlık olarak ele alınmalı.
Sevgiler, selamlar
Doğan Cüceloğlu
Bayram mesajı çektiğiniz kişi birde yaşca sizden büyükse geri dönüpte kutlama amaçlı sizi bizzat aradığı zaman, o aramanın karşısında sizin mesaj ezik duruma düşüyor. Bu yazıdan anladığım biri teorik (yazı), diğeride pratik (gerçek) oluyor.Elinize sağlık.
Teknolojinin soğukluğunun ve resmiyetinin, insanı değerlerimizi nasıl götürdüğü ancak bu kadar anlatılır.Değerlerinden uzaklaşmayan değerleri ile iç içe yaşayan,duygusal sermayesi bol olan insanların başarısı daim olacaktır.Konuşup Yazdıklarını ,Yaparak ,yaşayarak ve uygulayarak örnek olan tüm insanları ve Sn.M.Söylemez beyi kutluyorum..Selam ve Saygılarımla
Adem İNAL
Çok uzak değil bundan 15 yıl önce bayramda ulaşamadığımız insanlara bayram kartları atardık evet belki herkese aynı mesajı yazardık ama kendi elimizden çıkardı emek verirdik ve sonuna mutlaka bir farkındalık cümlesi yazardık, şimdiki otomatik mesajlar heleki biryerden kopyalanmış mesajlar o kartların tadını vermiyor, teknoloji önemli ve gerçekten kullanılmalı ama bayramlarda lütfen bayramlaşın ve yazınızda dediniz gibi dokunun sevginizi ve saygınızı karşı tarafa aktarın.
bu bayramda kimseye mesaj atmadım onun yerine adresini bildiğim uzaktaki yakınlarıma bayram kartı gönderdim. herkes şaşkınlıklarını telefonda seslerine yansıtmıştı. artık bütün bayramlarda bunu tekrarlayacağım. ve söz bi dahaki bayramda sizede göndereceğim.
Dokunma duygusunu, dokunmak isteyeceğimiz şeylerin varlığını, sevdiklerimize dokunmayı, bize dokunmasını arzu edeceğimiz insan ve hisleri hiç kaybetmeyeceğimiz bir gelecek istiyor ve onun için çalışıyorum. Yine gönül tellerini titrettiniz, yüreğinize sağlık:)
Teknolojinin özel yaşamın ta içine kadar girmesine izin vermek başlangıçta cazipti belki. Tıpkı bir zamanlar verimli tarlalara, sahil kenarlarına atık sistemi yapılmadan sanayi tesisleri inşa etmek gibi. Sonra o sanayi tesislerinin çevreye verdiği zararı gidermek için yıllardır yatırımlar yapılıyor. Ya tekonolojiye esir ettiğimiz bireysel ilişkilerimizin, değerlerimizin gördüğü zararlar? Bunları telafi edecek kadar ömrümüz olacak mı acaba? Çok güzel dokunmuşsunuz, dokunmanın önemine Mehmet Bey, gönlünüz dert görmesin.