Formula 1 yarışlarının tarihinde Michael Schumacher’in yeri tartışmasızdır. İstatistikler onun, tüm zamanların en büyük yarışçısı olduğunu gösteriyor.
Onu pistlerde izlemek, sadece bir yarış izlemek değildi.
Onun yarıştığı zamanlar, Formula yarışlarının, dünyada izleyici patlaması yaşadığı dönemler olarak tarihe geçti…
Her yıl onlarca yeni yarışçının katıldığı bu büyük organizasyonda, Michael Schumacher’in adının bir efsaneye dönüşmesi, herkes tarafından ders çıkarılacak bir göstergedir.
Hep “en iyisini yapma isteği”, onu her seferinde yeniden aynı heyecanla izlemeyi olanaklı kılıyordu.
Onu efsane yapan şey; onun sadece çok yarış kazanmış bir yarışçı olması değil, içselleştirilmiş ve “tutsaklığa dönüşmemiş” bir yarışçı olmasıdır.
Evet…
Tutsaklığa ve sadece başarıdan beslenen bir varlığa dönüşmediği sürece “başarı”lı olmak, var olmanın olmazsa olmazıdır.
Gerek özel hayatta gerekse iş hayatında “tutsaklık” kavramı hayatidir.
Karşılıklı tutsaklığa dönüştürülen her ilişki, ayaklara takılan “kilidi denize atılmış” prangaya benzer.
Onun içindir ki, “tutsak zihinler”in olduğu yerde “başarılı bir hayat” yoktur.
İyi olan ise; herkesin “başarılı olma” potansiyeline sahip olmasıdır.
Ancak çok az insan, “ona tutsak olmadan”, onu hayatının bir parçası yaptığında gerçek anlamda “başarı”lı olabiliyor.
Şirketler için de bu böyledir.
Her şirket, bir anlamda doğası gereği “başarı” üzerine kurulur. Başarılı olduğu sürece varlığını sürdürür.
Bir insan, bir “an”lık başarısı ile ömür boyu yaşayabilir.
Bir şirketin böyle bir şansı yoktur.
On yıl boyunca, onar adımlık büyümeler yapmış olan bir şirket, on yılın sonunda “bir adım başarısız” olsa, büyük problemdir.
O “bir adım”; başarısızlığın temsili olması yönünden değil, gelecekteki tehlikelerin habercisi olması açısından önemlidir.
Bu nedenledir ki; “takdir edilmiş başarı”lar karşısında, liderler ve yöneticilerin rehber cümlelerinden biri şu olmalıdır;
“Biz işimize bakalım.”
Acımasız görünse de şirketlerin “başarı anıları” diye bir şeyleri yoktur.
Duvarlara astığımız her başarıya dair işaret, yarın “başarısızlığın” davet mektubu olma potansiyelini taşır.
Marshall Goldsmith’in; “seni buraya getiren şey, oraya götürmeyecek” cümlesi, belki de her şirketin görünür bir yerinde asılı olmalıdır.
Şirketlerin her yıl gelişmesi ve büyümesinin, istatistiki verileri, kaçınılmazdır ki mutluluk verir.
Ancak şirketler, Horatius’un, “yarın ne olacağını sormaktan kaçın” cümlesi gibi bir cümle kuramaz…
Kurarsa da, o zaman yarını görür mü bilinmez…
Bir önceki yazı Deniz Gözlüğü…
Leave A Reply