Sokaklar gri,
Gökyüzü gri,
Deniz gri,
Toprak gri,
İnsanlar gri,
Kısaca her şey gri…
Günler geceler boyu süren tek tonlu bir dünya…
Sonra bir gün;
Uzaklarda, gökyüzünde bir grup kuş belirir.
Leylekler… Kuşların hacısıdır onlar.
Onları görmek, onlara kavuşmak… Garip bir heyecandır.
İçimden; “havada gördüm, bu yıl çok geziyorum” duygusu geçer.
Ama esas heyecanı arttıran, o siyah beyaz kuşların renklerin habercisi olduğudur.
Evet… renkler geri gelmiştir. Sokaklar, gökyüzü, deniz, toprak, insanlar…
Renkli giysiler ortaya çıkar.
Ağaçlar tomurcuklanır, toprak kokusunu değiştirir, sabahları uzaklar sisle kaplanır.
Kısaca doğa yeniden kendine doğar…
Bir yeniden doğuş olarak bahar, her şeye yeniden başlamak için, iyi bir başlangıçtır.
İnsan bu dönemlerde kendini “kendine uyanmış doğa”ya atmalı.
“Kendi yeniden doğuşu”nu kendine yaşatmalı. Kendine o hakkı tanımalı.
Evet… kendine o hakkı tanımak.
Çoğu zaman hayatın rutin bir akış olduğu düşüncesine kapılan insan, kendine “yeniden doğuş” şansını da pek vermez.
Oysa insan, ruhen yenilenmeye başladığında, beden, bu uyanışa uyum sağlar.
Dışarıda uyanan baharı, içeride de uyandırmalı…
Baharı özleyen her insana, bahar karşılığını verir.
Ruhu bahara uyandırmak gerek…
Bir önceki yazı Cesaret…
Comment
Hz. Mevlana’nın bir sözü var ki çok hoşuma gider;
“Ben dostlarımı ne kalbimle severim, ne de aklımla…
Olur yaa! kalp durur, akıl unutur…
Ben dostlarımı RUHUMLA severim,
O ne durur, ne de unutur.”
Yani önemli olan RUH diyor Mevlana…
Ve sizde diyorsunuz ki, “RUHUNUZU bahara uyandırın”… Evet çok doğru ve çok hoş…
Bu sözünüzden kendime şu görevi çıkartıyorum bende, “RUHUMU bahara ayarladım, her daim öyle kalacak”…
Tevfik ÇELİK