İnsanoğlu aya ilk ayak bastığında yayınlanan fotoğraflardan biri, Neil Armstrong’un ayak iziydi ve yıl 1969’du. Yani aradan 48 yıl geçmiş.
Geçtiğimiz günlerde “Dünyanın en büyük dinozor ayak izi bulundu.” haberi yayınlandı. Avustralya’nın ‘Jurassic Park’ olarak da adlandırılan bölgesinde bulunan ayak izi yaklaşık 100 milyon yıl öncesinden bugüne kalmış…
Bu iki ayak izi de kendi bağlamları içinde olağanüstü değerli…
İz bırakmak… Var olmak, yaşamış olmanın en önemli göstergesi…
Dünyanın uzun tarihi içinde birçok canlı izini bu dünyaya –ya da uzayın herhangi bir noktasına- bıraktı.
İster çok uzak zamanlara isterse çok yakın zamanlara ait, ister bilinçli ister bilinç dışı bir eylem olarak bırakılan her iz, geçmişin bilgisini taşıyor. Bu bilgilerden; insanlığa dair, dünyaya dair ve dahi evrenin sırlarına dair aydınlanıyoruz. Yarın yeni başka izler bulunacak ve daha fazla aydınlanacağız…
Bize kalan izler bizim ve tüm insanlığın şansı… Bu bilinçle baktığımızda, bizim de yarınlara “iz” bırakmamız gerekiyor. Tarihin sürekliliği içinde bu kaçınılmaz bir zorunluluk.
Nasıl izler bırakacağız… Temel sorulardan biridir bu.
Bunun kriteri çoğu kişi için “çok önemli” şeyler bırakmak olabilir. Ancak günümüz dünyasının beklentisi daha “naif”… (Başarılar başarısızlıklar değil. Onlar zaten çok değerli.)
Anlatacağın kişisel hikayeler, anılar, anlatılar… Bunlar da en az başarı öyküleri kadar değerli…
Bu hem gelecek kuşaklara bırakılan bir miras olarak değerli, hem de bize bahşedilen hayatı, doğru kullandığımızın bir işareti…
Charles Baudelaire’in; “Sanki bin yaşındayım, bir o kadar hatıram var.” cümlesi, hayatı boş geçirmemenin bir karşılığı…
Bazıları yüz yıl yaşar, bir kelebek gibi, bazıları ise 100 küsur milyon yıl önce bırakılan ayak izi gibi iz bırakır.
Ayak izleri değerlidir, bugüne nereden geldiğimizi anlamamıza yardımcı olur.
Ve başka bir açıdan baktığımızda; yarın hakkında önemli ipuçları verir…
Bir önceki yazı Küçük Bir Yanlışlık…
Comment
Hepimiz öleceğiz fakat çok azımız gerçekten yaşayacak
En derin saygı ve sevgilerimle