Her sabah yeni bir gün başlar…
O günleri toplarız ve bir rakam ortaya çıkar…
Bazen bu çıkan rakama “yaşımız” deriz,
Bazen “yıllar” olarak ifade ederiz,
Bazen de finansal veri olarak bakarız.
Çoğu zaman rakamlara sözcüklere yüklediğimiz anlamlar gibi bakmayız.
Oysa rakamlar hayatın kendisini “anlamlandırmak”, “anlatabilmek” ve “sürdürebilmek” için sözcüklerden daha değerlidir.
Orta çağın en yetenekli matematikçilerinden biri olan İtalyan Leonardo Fibonacci’nin (1170-1250) tanımladığı ve “Fibonacci dizisi” diye nitelenen sayı sistemi; hem ekonomik alanın hem de estetik düzlemin temelini oluşturmuştur.
Evet… İki yan yana gelmez diye düşünülen alanın kesişme noktasında “sayılar” ve bu sayıların birbirleri ile olan ilişkileri önümüze bir “oran”lar bilgisini koyar.
Bu oranların ortaya çıkardığı; yapı inşa etmekten (binaların eni, boyu yüksekliği arasındaki oran), sanat yapıtı üretmeye kadar, estetik alanın “altın oran” kavramına karşılık gelir.
Altın oran; doğanın bütününün inşasının da bizatihi kendisidir. Tuz kristallerinden başlayarak, doğanın tüm varlıklarının temeli odur…
Aynı zamanda “oranlar bilgisi”, orta çağdan bu yana ticari dünyanın “olasılıklar” alanının temelini oluşturmuştur.
Bir taraftan “sanat yapıtı” üretmek, diğer taraftan ticaretin geleceğini hesaplamanın ortak paydası…
Yeni yıla girmeye hazırlandığımız bu günlerde, rakamların sadece düşen takvim yapraklarının üzerindeki “sembol” olmadığının farkında olmak önemlidir.
Onları birer birer eksiltmek yerine, tıpkı Fibonacci dizisinde olduğu gibi birbirleri arasında oranlı bir araya getirerek, “yılı büyütmek mümkündür.”
“Olur mu öyle şey” seslerini duyuyor gibiyim…
Günleri bir “bilinç” ışığında kullanabildiğimiz oranda bu “olanaklıdır”…
Yeter ki “yıllar”ı oluşturan günleri, birbirlerinden bağımsız yapraklar olarak değil, yan yana geldiğinde oluşan bir bütün olarak düşünelim…
Ve üstelik bunu yapabilelim ki; hayatımız “estetik” olabilsin…
Herkes aynı yılı yaşar, ama bazıları daha uzun yaşar…
Bir önceki yazı Eşik Zaman…
Comment
Kendi içinde genişleyen çok yönlü boyutlara sahip ve TAKDİR’e dayalı soyut (zaman) bir hacmi, kelimelere döktüğünüzü düşünüyorum.
Kısaca tanımladığınız ‘zaman hacmi’ içinden bakalım bize neler aktaracaksınız.Sevgilerimle.