Bir sabah, her yeni güne uyandığın gibi uyanırsın. Odana erken ışık düşmüştür. Pencereyi açarsın, temiz bir hava içeri seslerle birlikte dolar. Çok tanıdık sesler, kuş cıvıltılarıdır…
Bir başka başlar gün…
Aynı anlarda karıncalar, uzun yer altı tutsaklıklarından kurtulacakları için, yuvalarının labirentlerinde koşuşturmaya başlamışlardır…
Ağaçlar gövdelerinden, dalların uçlarına doğru bir hareketi hissettirir…
Çimenlerin rengi, hiç olmadığı kadar canlı bir yeşile döner, onların arasından rengarenk çiçek tomurcukları uç gösterirler…
Hava, toprak su… Başka bir coşkuyla zamanı kucaklar…
Tüm canlılar bir başka uyanış, yeniden hayat bulmanın enerjisini üzerlerinde yaşamaya başlarlar. Tüm bunlar baharın geldiğini, hayatın “yenilenmek” için kıpır kıpır olduğunun göstergesidir.
Yaşam döngüsünün içinde “bahar”, omuzlarımızdan tutup bizi sarsan ve hayatın “yenilenmelerle” anlamlı olacağını söyleyen tılsımlı bir mevsim olarak, kapıyı çalmaya, yüzünü göstermeye başladı.
Tüm canlılar “yenilenir” bu zamanlar. Yeniden doğuşun habercisi bahar, insana da çok şey söyler…
Baharın söylediklerine kulak verip, kendimizi yenilememizin zamanları.
Herkes kendi yenilenmesinin yöntemini keşfedebilir; ertelemediği ve bahaneler bulmadığı sürece.
Baharın hafif serin rüzgarını yüzünde hissetmek,
Gökyüzünün mavisine yeniden kavuşmak,
Doğanın renkleriyle kucaklaşmak…
Bunları yapmak için, özel bir çaba gerekmiyor… Yeter ki rutini kıralım. Alışkanlıklarımızın dışına çıkalım. Cam ekranların tutsaklığından kurtulalım…
Bunları yapabildiğimiz oranda, “gelecek” daha bir anlamlı görünecek…
Türk Edebiyatının köşe taşlarından biri olan Sabahattin Ali; “İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer. Ne olursa olsun…” dünyanın anlamlarından birinin “ilkbahar” olduğunu ne güzel söyler.
İzin verin camlarınızdan içeri bahar girsin… Ruhunuzu, bedeninizi sarsın…
İnsan yenilendiğinde, dünya yenilenir…
Bir önceki yazı Kadın…
Leave A Reply